Özet
İnsanın özgürlüğü ve fiillerin değere konu olması ile Allah’ın ilmi, iradesi ve takdiri arasındaki ilişki hemen her dönemde tartışılan en önemli kelam konularından biri olmuştur. Kelam ekolleri sorumluluk ve kader arasındaki temel açmazları mutlak bir cebr, sınırsız bir özgürlük ve bu ikisi arasında konumlanan kesb teorisiyle aşmaya çalışmışlardır. Osmanlı kelam geleneğinde Bâkıllânî (ö. 403/1013), Ebû İshak el-İsferâyînî (ö. 418/1027), Sadrüşşerîa (ö. 747/ 1346), Teftâzânî (ö. 792/1390), Devvânî (ö. 908/1502) gibi kelamcıların çözümleri insan fillerine yaklaşımda belirleyici olmuştur. İnsanın fiillerinde etkinliğini tamamen yok sayan mutlak bir cebr anlayışı ve insana kusursuz bir otonom sağlayan kaderci anlayışın reddedildiği Osmanlı kelamında “kesb” bir çözüm olarak sunulmuş ve farklı şekillerde yorumlanmıştır. Nitekim efâl-i ibâd hakkında pek çok farklı literatür ortaya konulmuş ve müellifler kendilerinden önceki birikimi şerh, haşiye ve ta‘lîk gibi eserler kaleme almak suretiyle değerlendirmişlerdir. Bu bağlamda mukaddimât-ı erbaʿa, irâde-i cüz’iyye, kaza ve kader, halku’l-amâl, literatürleri zikredilebilir. Ayrıca Birgivî’nin (ö. 981/1573) et-Tarîkatü’l-Muhammediyye eserinde yer alan pasajlar ve “Kulların kalbi iradeleri ve cüzî ihtiyarları vardır.” tezi, üzerinde en çok tartışılan hususlardan biridir. Bilhassa 18. yüzyılda irâde-i cüz’iyye hakkındaki tartışma genellikle Birgivî’nin ilgili pasajları üzerinden şerh, haşiye, ta‘lîk, tercüme kaleme almak suretiyle cereyan etmiştir. Bu dönemde insanın fiillerinde [kısmen] özgür ve sorumlu olduğu tezi, köklerini Sadrüşşerîa’da bulan tercih, ihtiyar, kasd, irâde-i cüz’iyye ve ihtiyâr-ı cüzî gibi kavramlar ve bu kavramların hâl olarak kabul edilmesiyle ortaya konmuştur. İrâde-i cüz’iyye literatürü açısından önemli bir zaman dilimi olan 18. yüzyılda insan fiilleri konusunda “hak ve tavassut” olan görüşün Mâtürîdîler tarafından ortaya konulduğu pek çok Hanefî-Mâtürîdî müellif tarafından savunulmuştur. Bununla birlikte aynı geleneğe mensup olsa da farklı çözüm yollarını sunan yazarlara rastlamak da mümkündür. Mehmed Emin Üsküdârî (ö. 1149/ 1736) bu isimlerden biridir. İşte bu çalışma 18. yüzyıl Osmanlı alimlerinden biri olan Mehmed Emin Üsküdârî’nin Risâle bimâ yeteallevhu el-cebr ve’l-ihtiyâr isimli eserinin tahkik, tahlil ve tercümesini konu edinmektedir. Daha önce herhangi bir çalışmaya konu olmayan ve yayımlanmayan bu eser, Üsküdârî’nin, efâl-i ibâd konusunda Birgivî’ye yönelttiği eleştirileri içermektedir. Birgivî’nin et-Tarîkatü’l-Muhammediyye isimli eserinde yer alan ilgili pasajları açıklayan ve eleştiren Üsküdârî, bu risalesinde Birgivî’ye iki temel eleştiri yöneltmiştir. Bunlardan ilki irâde-i cüz’iyyenin ontolojisiyle ilgili olup diğeri Birgivî’nin Eş‘arî mezhebini cebr-i mahz olarak yorumlamasına yöneliktir. Buna göre Üsküdârî “ihtiyâr-ı cüzî”nin hâl olmasını eleştirmiş, Eş‘arîler tarafından benimsenen ve muhakkiklerin bir çoğu tarafından kabul edilen cebr-i mutavassıt anlayışının haklılığına işaret etmiştir.